13 Kasım 2010 Cumartesi

Zevkten bağımlılığa... Alışkanlığın anatomisi...

Alışkanlık önce beyne yerleşiyor, sonra insanı esir alıyor...
Zevkten bağımlılığa...
ALIŞKANLIĞIN ANATOMİSİ

………….

Baz insanlar neden bağımlılığa karşı daha yatkın?
Bağımlılığa olan yatkınlığın bazı insanlarda di­ğerlerine göre neden daha çok oldu­ğu konusunda kesin sonuçlara varıla­bilmiş değil. Bazıları madde bağımlı­lığının nedenlerini sadece biyolojik etkenler, sosyal çevrenin etkisi ve ha­yat tecrübesi ile sınırlamanın müm­kün olmadığını savunuyorlar. Onlara göre bağımlılıkta başka faktörleri de göz önüne almak gerekiyor.

Bağımlılar ve bağımlı olmayanların beyin aktiviteleri farklı
Bağımlılar ve bağımlı olmayanlar arasında yapılan araştırmalarda, bu kişilerin beyin aktivitelerinde farklı­lıklar olduğu görülüyor. Bağımlıları­nın beyin tomografilerinde, beynin karar vermeye yarayan ve mükafat­landırılacak davranışlarda bulunmaya yönelten "orbitofrontal korteks"indeki nöral aktivitelerin çok daha fazla olduğu saptanıyor. Korteksteki bu anormal haraket ile bağımlılığa yat­kınlık arasındaki ilişki kesinleşirse, beyinlerinin bu tabakası oldukça ha­reketli olan kişilere zamanında mü­dahale edilecek ve bu insanlar uyuş­turuculardan uzak tutulabilecekler.
Ancak, bu yönde şu anda atılabile­cek bir adım yok... Bunun yapılama­masının nedeni de, insanların "ben böyle yaratılmışım" deyip testlerden kaçması, ya da hükümetlerin "değerli paralan neden işe yaramayan genlere ve ve beyin kimyasına harcayalım" demesi değil... Asıl neden, henüz be­yin ile alışkanlıklara yatkınlık arasın­daki bağlantının tam ve kesin olarak ortaya koyulamamış olması... 

Olaya psikiyatri açısından yaklaşı­lınca da ortaya daha değişik sonuçlar çıkıyor
Kokain bağımlılarında görü­len antisosyal davranışlar, depresyon ve paranoya belirtileri, ruh hali ile bağımlılık arasında bir bağlantı olabi­leceğini ortaya koyuyor. Bu olumsuz ruh halinin, uyuşturucunun bir sonu­cu mu, yoksa nedeni mi olduğu hâlâ tartışılıyor. Biyokimyagerler, kronik alkoliklerin beyinlerindeki bazı mo­lekül, ya da reseptörlerin son derece az sayıda olduğunu saptıyorlar. An­cak, bu durumun da alkolik olma ne­deni mi, yoksa alkolik olduktan sonra vücudun biyolojik bir adaptasyonu mu olduğu kesin olarak belirlenemi­yor. Bir sosyologun raporunda belirt­tiği gibi, yakın zamanda işlerini kaybeden kişilerde görülen yüksek dü­zeyde uyuşturucu bağımlılığının, işi kaybetmenin bir nedeni mi, yoksa bir sonucu mu olduğu da kesinlik kazan­mış değil. Kısacası, bu neden-sonuç ilişkileri arasındaki karmaşıklık kesin sonuçlara varılmasına engel oluyor.

Ba­ğımlılık ile ilişkili olan genler var mı?
Neden-sonuç ilişkisine açıklık ge­tirmenin yollarından bir tanesi, ba­ğımlılık ile ilişkili olan genleri ara­mak... Uyuşturucu almak, beynin kimyasını ve kişiliği değiştirebiliyor; ancak genetik yapıyı etkileyemiyor. İşte burada, araştırmacılar başka bü­yük sorunlarla karşı karşıya kalıyor­lar.  İlk olarak, bağımlılık davranışını tanımlamaları gerekiyor. Günde bir şişe viski içen biri ile haftada iki kez içki içen birinin problemleri birbiri ile aynı mı? Beslenmenin ve değişik genlerin önemli birer etken oluştur­duğu insan doğası ile bağımlılık ara­sında ne gibi bir bağlantı var? Araş­tırmacılar, artık karanlık bir yaşam hikayesi, ya da kötü sosyal şartlar gi­bi senelerdir öne sürülen nedenlerden kurtulup, bunların yerine geçebilecek olan genetik sinyalleri ortaya çıkar­mak istiyorlar...

"alkol geni" olarak adlandırılan gen hakkındaki spekülasyonlar ise halen devam edi­yor
Bulunduğu andan itibaren büyük tartışmalara yol açan ve "alkol geni" olarak adlandırılan gen hakkındaki spekülasyonlar ise halen devam edi­yor. Bundan 5 yıl kadar önce, San Antonio'daki Teksas Üniversitesi'ndeki farmokolojist Ken Blum ve meslektaşları, alkolizm ile bağlantılı olan ilk geni bulduklarını açıklamış­lardı. "Al allele" olarak adlandırılan bu gen, bazı insanları alkole karşı normalde olabileceklerinden daha korumasız hale getiriyordu. En azın­dan araştırmacılar öyle olduğunu söylüyorlardı.

"Al allele" geni sadece al­kolizme değil daha başka alışkanlıklara da neden olabilir mi?
O günden beri, konu ile ilgili görüş bildirenlerin ağızları hiç kapanmadı. Alkolizm gibi karmaşık bir davranış biçiminde tek bir gen nasıl böyle önemli bir rol oynayabiliyordu? Karşı görüşte olanların oluşturdukları ta­kımlar, Blum'un takımına karşı öyle bir savaş açtılar ki, sonunda Blum ve arkadaşları kendilerini kumda kale­ler inşa etmekle suçlanmış bul­dular. Ancak, bu onları yıl­dırmadı, daha taze ve daha inandırıcı kanıtlar bul­mak için çalışmalara de­vam ettiler. Şimdi ise tezlerine yeni boyutlar getiriyorlar; Blum, "Al allele" geninin sadece al­kolizme değil, crack, eroin, Tourettc's sendromu, kumara düşkünlük gibi di­ğer alışkanlıklara da neden olduğu görüşünü ortaya atıp savunmaya çalı­şıyor.

Ameri­kan kızılderilerinde oldukça fazla gö­rülen bu genin en düşük olduğu grup Museviler...
Blum'a göre, eğer "Al allele" geni taşıyorsa, kişinin hayatı boyunca bir maddeye bağımlı olma ihtimali yüzde 75... Şaşırtıcı iddialardan bir başkası da, "Al allele" geninin varlı­ğının bir etnik gruptan diğerine farklı­lık göstermesi... Blum'a göre, Ameri­kan kızılderilerinde oldukça fazla gö­rülen bu genin en düşük olduğu grup Museviler...

Tüm bu savlar, diğer araştırma­cılar tarafından kuşkuyla karşılanı­yor
İşleri arasında birkaç kadeh içki içmeden duramayan bir yönetici ile, kötü bir geçmişe sahip ve sokakta yaşayan 16 yaşındaki uyuşturucu ba­ğımlısı arasında hiç fark yok mu? Kumarbaz biriyle porno bağımlısını aynı biyolojik spektruma koyabil­mek mümkün mü? Tüm bunlara rağ­men, Blum'un tarafından olanlar da yok değil elbette... Sadece geçtiğimiz sene Japonya. Fransa ve Finlandiya'daki bazı ekipler, "Al allele" geni ile bağımlılıklar arasında ilişkiler saptadıklarını belirttiler. İki karşıt grup arasındaki çatışma, şu anda bir çıkmaza girmiş durumda. Çünkü, hiç kimse bir kontrol grubunun nasıl olması konusunda görüş birliğine va­rabilmiş değil. Ayrıca, alkolizmin sı­nırlarının nasıl tespit edileceği konu­su da halen tartışılıyor. Acaba alko­lik olarak sınıflandırılabilmek için günde kaç şişe şarap içmek gereki­yor; bir mi, iki mi, yoksa üç mü? Kontrol grubundan alkolikleri ve di­ğer madde bağımlılarım çıkarmak mı gerekiyor? Bu sorular tüm genetikçi­leri birbirine düşürüyor. 

Bazı biyolojik reaksiyonlarda, kalıtımın etkili olduğu görüşü genel bir kanı
Araştırmacıların çoğu uyuşturu­culara olan biyolojik reaksiyonları­mızın bazılarının kalıtımsal olduğu görüşünde birleşiyorlar. Londra'daki Üniversite Koleji'nde genetikçi olan Hugh Gurling. "Bardağı insanın ağ­zına doğru götüren bir gen olamaz, bunu ancak kalıtımsal özellikler ba­şarabilir" diyor. Alkolün kana karış­ma hızının kalıtımsal olabileceği yö­nünde bazı kanıtlar var. Hatta, bir araştırma, alkolik akrabaları olan bi­rinin vücudunun etkilenmesinin, al­kolik akrabası olmayan birinden da­ha az olduğunu ortaya koymuş.
Evlatlıklar üzerinde yapılan araştırmaların sonuçlarını da gözardı et­memek gerekiyor. 1980'lerde, araş­tırmacılar, biyolojik aileleri alkolik olup evlat edinilmiş erkeklerin yüzde 62'sinin alkolik olduğunu ortaya koymuş. Hatta, bunlardan bazılarını evlat edinen ailelerin yeşilaycı olma­ları bile sonucu değiştirmemiş. Buna karşılık olarak, kontrol grubundaki­lerin sadece yüzde 24'ünün alkolik olduğu gözlemlenmiş.

Peki, risk taşıyanları tahmin etme­miz mümkün mü?
St. Louis'deki Washington Üniversilesi'nde psiki­yatrisi olan C. Robert Goninger'e gö­re bunu bir derecede başarmak müm­kün. Ona göre, farklı kişiliklere uy­gun olan iki çeşit alkolizm var. Bu konu ile ilgili kanıtlar, testlerden ve özel görüşmelerde elde edilmiş. Buna göre, 2. tip alkolikler -aşırı bağımlı­lar- genelde dünyayı umursamayan, kendilerine zarar verebilen ve antisosyal insanlar. Bunun tam tersine 1. tip alkoliklere "problem alkolikleri" de­niliyor. Bunlar, genelde dikkatli, kor­kak ve sürekli toplum tarafından ka­bul edilmek isteyen insanlar. Cloninger'e göre bu özellikleri kişi daha 10 yaşındayken bile belirleyebilmek mümkün...

Uyuşturucudan veya alkol­den kaçmaya çalışmak bile bağım­lılığın bir parçası
Uyuşturucuyu cazip kılan özellik­lerin başında, bu maddelerin insan­larda oluşturduğu müthiş etkiler geli­yor. 10 yıl kadar önce, insanlara uyuşturucuları bıraktırmayan şeyin, fiziksel olarak zayıf düşecekleri kor­kusu olduğu düşünülüyordu. Örne­ğin, eroin bağımlılığında bu durum kendini gribe benzer etkiler, alkolde ise karşı koyamama ve çeşitli nöbet­ler şeklinde kendini gösteriyordu. Kokainde böyle belirtiler görünme­diği için, bu uyuşturucunun bağımlı­lık yapıp yapmadığı hakkında bile şüpheye düşüldü. Ancak zaman değişti; artık uyuşturucudan veya alkol­den kaçmaya çalışmanın bile bağım­lılığın bir parçası olduğu, kendini aşırı derecede zinde hissetme isteği­nin de, bağımlılığın bir parçası oldu­ğu biliniyor.

Hayattan daha fazla zevk alabilmemizi, hiç sıkılma­dan sürekli seks yapıp, yemek yiye­bilmemizi, madde bağımlısı olarak ödüyoruz...
Şimdiki çalışmalar, bağımlılık ya­pan maddelerin, beynin "mükafat" sistemi ile nasıl bir ilişkide olduğu konusunda... Kokain, eroin, nikotin ve alkolün, beynin nöron (sinir hüc­resi) ve nörotransmitterlerinde farklı etkiler bırakıyor. Ancak, hepsinin or­tak olarak oluşturduğu güçlü bir etki var; bunların hepsi, beyindeki bazı nöral yolları zorlayarak seks, annelik ve yemeyi son derece zevkli ve tekrar edilmesi gereken şeyler haline getiriyorlar. Kısacası, hayattan daha fazla zevk alabilmemizi, hiç sıkılma­dan sürekli seks yapıp, yemek yiye­bilmemizi, madde bağımlısı olarak ödüyoruz...

Beynimizin rahat­laması bize mutluluk ve zevk veriyor
Son araştırmalar, kokain, alkol, ni­kotin ve uyku haplarının beynin metabolik aktivitesini yüzde 10 ile 15 arasında azalttığını ortaya koydu. Bu­radaki mesaja göre, beynimizin rahat­laması bize mutluluk ve zevk veriyor. İnsanlardaki değişiklik ile kendini zinde hissetme arasında da sıkı bir bağ olduğu biliniyor. Bağımlılıkla il­gili araştırmalar, kokain, eroin ve al­kol gibi bağımlılık yapan maddelerin nöral fonksiyonlarda uzun süreli deği­şiklikler yaptığını ortaya koyuyor. Örneğin, kokainin ilk başlarda verdiği yoğun zevk bir süre sonra azaldığı halde, vücut daha fazla kokain için kıvranmaya devam ediyor.

"onları hatırlatan herşeyden uzak durmak"
Bağımlılık yapan maddelerden kurtulmanın en iyi yollarından biri­nin "onları hatırlatan herşeyden uzak durmak" olduğu görüşü oldukça yaygın. Eski bir uyuşturucu hastasını es­kiden uyuşturucu kullandığı sokak köşelerine götürdüğünüzde onda olu­şacak tepki, isteğe bağlı olarak geli­şen bir mide ağrısı oluyor. Viet­nam'dayken aylarca eroin kullanan Amerikan askerleri, yurtlarına dön­düklerinde, uyuşturucu kullandıkları ortamlardan uzak oldukları için ko­layca bu illetten vazgeçebilmişler. Çünkü, uyuşturucu denince akılları­na sadece Saigon sokakları ve barları geliyordu. Bu ipuçlarıyla Amerika'da karşılaşmayan askerler, ülkelerinde eroini kolayca bırakabilmişlerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder