Alışkanlık önce beyne yerleşiyor, sonra insanı esir alıyor...
Zevkten bağımlılığa...
ALIŞKANLIĞIN ANATOMİSİ
………….
Baz insanlar neden bağımlılığa karşı daha yatkın?
Bağımlılığa olan yatkınlığın bazı insanlarda diğerlerine göre neden daha çok olduğu konusunda kesin sonuçlara varılabilmiş değil. Bazıları madde bağımlılığının nedenlerini sadece biyolojik etkenler, sosyal çevrenin etkisi ve hayat tecrübesi ile sınırlamanın mümkün olmadığını savunuyorlar. Onlara göre bağımlılıkta başka faktörleri de göz önüne almak gerekiyor.
Bağımlılar ve bağımlı olmayanların beyin aktiviteleri farklı
Bağımlılar ve bağımlı olmayanlar arasında yapılan araştırmalarda, bu kişilerin beyin aktivitelerinde farklılıklar olduğu görülüyor. Bağımlılarının beyin tomografilerinde, beynin karar vermeye yarayan ve mükafatlandırılacak davranışlarda bulunmaya yönelten "orbitofrontal korteks"indeki nöral aktivitelerin çok daha fazla olduğu saptanıyor. Korteksteki bu anormal haraket ile bağımlılığa yatkınlık arasındaki ilişki kesinleşirse, beyinlerinin bu tabakası oldukça hareketli olan kişilere zamanında müdahale edilecek ve bu insanlar uyuşturuculardan uzak tutulabilecekler.
Ancak, bu yönde şu anda atılabilecek bir adım yok... Bunun yapılamamasının nedeni de, insanların "ben böyle yaratılmışım" deyip testlerden kaçması, ya da hükümetlerin "değerli paralan neden işe yaramayan genlere ve ve beyin kimyasına harcayalım" demesi değil... Asıl neden, henüz beyin ile alışkanlıklara yatkınlık arasındaki bağlantının tam ve kesin olarak ortaya koyulamamış olması...
Olaya psikiyatri açısından yaklaşılınca da ortaya daha değişik sonuçlar çıkıyor
Kokain bağımlılarında görülen antisosyal davranışlar, depresyon ve paranoya belirtileri, ruh hali ile bağımlılık arasında bir bağlantı olabileceğini ortaya koyuyor. Bu olumsuz ruh halinin, uyuşturucunun bir sonucu mu, yoksa nedeni mi olduğu hâlâ tartışılıyor. Biyokimyagerler, kronik alkoliklerin beyinlerindeki bazı molekül, ya da reseptörlerin son derece az sayıda olduğunu saptıyorlar. Ancak, bu durumun da alkolik olma nedeni mi, yoksa alkolik olduktan sonra vücudun biyolojik bir adaptasyonu mu olduğu kesin olarak belirlenemiyor. Bir sosyologun raporunda belirttiği gibi, yakın zamanda işlerini kaybeden kişilerde görülen yüksek düzeyde uyuşturucu bağımlılığının, işi kaybetmenin bir nedeni mi, yoksa bir sonucu mu olduğu da kesinlik kazanmış değil. Kısacası, bu neden-sonuç ilişkileri arasındaki karmaşıklık kesin sonuçlara varılmasına engel oluyor.
Bağımlılık ile ilişkili olan genler var mı?
Neden-sonuç ilişkisine açıklık getirmenin yollarından bir tanesi, bağımlılık ile ilişkili olan genleri aramak... Uyuşturucu almak, beynin kimyasını ve kişiliği değiştirebiliyor; ancak genetik yapıyı etkileyemiyor. İşte burada, araştırmacılar başka büyük sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. İlk olarak, bağımlılık davranışını tanımlamaları gerekiyor. Günde bir şişe viski içen biri ile haftada iki kez içki içen birinin problemleri birbiri ile aynı mı? Beslenmenin ve değişik genlerin önemli birer etken oluşturduğu insan doğası ile bağımlılık arasında ne gibi bir bağlantı var? Araştırmacılar, artık karanlık bir yaşam hikayesi, ya da kötü sosyal şartlar gibi senelerdir öne sürülen nedenlerden kurtulup, bunların yerine geçebilecek olan genetik sinyalleri ortaya çıkarmak istiyorlar...
"alkol geni" olarak adlandırılan gen hakkındaki spekülasyonlar ise halen devam ediyor
Bulunduğu andan itibaren büyük tartışmalara yol açan ve "alkol geni" olarak adlandırılan gen hakkındaki spekülasyonlar ise halen devam ediyor. Bundan 5 yıl kadar önce, San Antonio'daki Teksas Üniversitesi'ndeki farmokolojist Ken Blum ve meslektaşları, alkolizm ile bağlantılı olan ilk geni bulduklarını açıklamışlardı. "Al allele" olarak adlandırılan bu gen, bazı insanları alkole karşı normalde olabileceklerinden daha korumasız hale getiriyordu. En azından araştırmacılar öyle olduğunu söylüyorlardı.
"Al allele" geni sadece alkolizme değil daha başka alışkanlıklara da neden olabilir mi?
O günden beri, konu ile ilgili görüş bildirenlerin ağızları hiç kapanmadı. Alkolizm gibi karmaşık bir davranış biçiminde tek bir gen nasıl böyle önemli bir rol oynayabiliyordu? Karşı görüşte olanların oluşturdukları takımlar, Blum'un takımına karşı öyle bir savaş açtılar ki, sonunda Blum ve arkadaşları kendilerini kumda kaleler inşa etmekle suçlanmış buldular. Ancak, bu onları yıldırmadı, daha taze ve daha inandırıcı kanıtlar bulmak için çalışmalara devam ettiler. Şimdi ise tezlerine yeni boyutlar getiriyorlar; Blum, "Al allele" geninin sadece alkolizme değil, crack, eroin, Tourettc's sendromu, kumara düşkünlük gibi diğer alışkanlıklara da neden olduğu görüşünü ortaya atıp savunmaya çalışıyor.
Amerikan kızılderilerinde oldukça fazla görülen bu genin en düşük olduğu grup Museviler...
Blum'a göre, eğer "Al allele" geni taşıyorsa, kişinin hayatı boyunca bir maddeye bağımlı olma ihtimali yüzde 75... Şaşırtıcı iddialardan bir başkası da, "Al allele" geninin varlığının bir etnik gruptan diğerine farklılık göstermesi... Blum'a göre, Amerikan kızılderilerinde oldukça fazla görülen bu genin en düşük olduğu grup Museviler...
Tüm bu savlar, diğer araştırmacılar tarafından kuşkuyla karşılanıyor
İşleri arasında birkaç kadeh içki içmeden duramayan bir yönetici ile, kötü bir geçmişe sahip ve sokakta yaşayan 16 yaşındaki uyuşturucu bağımlısı arasında hiç fark yok mu? Kumarbaz biriyle porno bağımlısını aynı biyolojik spektruma koyabilmek mümkün mü? Tüm bunlara rağmen, Blum'un tarafından olanlar da yok değil elbette... Sadece geçtiğimiz sene Japonya. Fransa ve Finlandiya'daki bazı ekipler, "Al allele" geni ile bağımlılıklar arasında ilişkiler saptadıklarını belirttiler. İki karşıt grup arasındaki çatışma, şu anda bir çıkmaza girmiş durumda. Çünkü, hiç kimse bir kontrol grubunun nasıl olması konusunda görüş birliğine varabilmiş değil. Ayrıca, alkolizmin sınırlarının nasıl tespit edileceği konusu da halen tartışılıyor. Acaba alkolik olarak sınıflandırılabilmek için günde kaç şişe şarap içmek gerekiyor; bir mi, iki mi, yoksa üç mü? Kontrol grubundan alkolikleri ve diğer madde bağımlılarım çıkarmak mı gerekiyor? Bu sorular tüm genetikçileri birbirine düşürüyor. 
Bazı biyolojik reaksiyonlarda, kalıtımın etkili olduğu görüşü genel bir kanı
Araştırmacıların çoğu uyuşturuculara olan biyolojik reaksiyonlarımızın bazılarının kalıtımsal olduğu görüşünde birleşiyorlar. Londra'daki Üniversite Koleji'nde genetikçi olan Hugh Gurling. "Bardağı insanın ağzına doğru götüren bir gen olamaz, bunu ancak kalıtımsal özellikler başarabilir" diyor. Alkolün kana karışma hızının kalıtımsal olabileceği yönünde bazı kanıtlar var. Hatta, bir araştırma, alkolik akrabaları olan birinin vücudunun etkilenmesinin, alkolik akrabası olmayan birinden daha az olduğunu ortaya koymuş.
Evlatlıklar üzerinde yapılan araştırmaların sonuçlarını da gözardı etmemek gerekiyor. 1980'lerde, araştırmacılar, biyolojik aileleri alkolik olup evlat edinilmiş erkeklerin yüzde 62'sinin alkolik olduğunu ortaya koymuş. Hatta, bunlardan bazılarını evlat edinen ailelerin yeşilaycı olmaları bile sonucu değiştirmemiş. Buna karşılık olarak, kontrol grubundakilerin sadece yüzde 24'ünün alkolik olduğu gözlemlenmiş.
Peki, risk taşıyanları tahmin etmemiz mümkün mü?
St. Louis'deki Washington Üniversilesi'nde psikiyatrisi olan C. Robert Goninger'e göre bunu bir derecede başarmak mümkün. Ona göre, farklı kişiliklere uygun olan iki çeşit alkolizm var. Bu konu ile ilgili kanıtlar, testlerden ve özel görüşmelerde elde edilmiş. Buna göre, 2. tip alkolikler -aşırı bağımlılar- genelde dünyayı umursamayan, kendilerine zarar verebilen ve antisosyal insanlar. Bunun tam tersine 1. tip alkoliklere "problem alkolikleri" deniliyor. Bunlar, genelde dikkatli, korkak ve sürekli toplum tarafından kabul edilmek isteyen insanlar. Cloninger'e göre bu özellikleri kişi daha 10 yaşındayken bile belirleyebilmek mümkün...
Uyuşturucudan veya alkolden kaçmaya çalışmak bile bağımlılığın bir parçası
Uyuşturucuyu cazip kılan özelliklerin başında, bu maddelerin insanlarda oluşturduğu müthiş etkiler geliyor. 10 yıl kadar önce, insanlara uyuşturucuları bıraktırmayan şeyin, fiziksel olarak zayıf düşecekleri korkusu olduğu düşünülüyordu. Örneğin, eroin bağımlılığında bu durum kendini gribe benzer etkiler, alkolde ise karşı koyamama ve çeşitli nöbetler şeklinde kendini gösteriyordu. Kokainde böyle belirtiler görünmediği için, bu uyuşturucunun bağımlılık yapıp yapmadığı hakkında bile şüpheye düşüldü. Ancak zaman değişti; artık uyuşturucudan veya alkolden kaçmaya çalışmanın bile bağımlılığın bir parçası olduğu, kendini aşırı derecede zinde hissetme isteğinin de, bağımlılığın bir parçası olduğu biliniyor.
Hayattan daha fazla zevk alabilmemizi, hiç sıkılmadan sürekli seks yapıp, yemek yiyebilmemizi, madde bağımlısı olarak ödüyoruz...
Şimdiki çalışmalar, bağımlılık yapan maddelerin, beynin "mükafat" sistemi ile nasıl bir ilişkide olduğu konusunda... Kokain, eroin, nikotin ve alkolün, beynin nöron (sinir hücresi) ve nörotransmitterlerinde farklı etkiler bırakıyor. Ancak, hepsinin ortak olarak oluşturduğu güçlü bir etki var; bunların hepsi, beyindeki bazı nöral yolları zorlayarak seks, annelik ve yemeyi son derece zevkli ve tekrar edilmesi gereken şeyler haline getiriyorlar. Kısacası, hayattan daha fazla zevk alabilmemizi, hiç sıkılmadan sürekli seks yapıp, yemek yiyebilmemizi, madde bağımlısı olarak ödüyoruz...
Beynimizin rahatlaması bize mutluluk ve zevk veriyor
Son araştırmalar, kokain, alkol, nikotin ve uyku haplarının beynin metabolik aktivitesini yüzde 10 ile 15 arasında azalttığını ortaya koydu. Buradaki mesaja göre, beynimizin rahatlaması bize mutluluk ve zevk veriyor. İnsanlardaki değişiklik ile kendini zinde hissetme arasında da sıkı bir bağ olduğu biliniyor. Bağımlılıkla ilgili araştırmalar, kokain, eroin ve alkol gibi bağımlılık yapan maddelerin nöral fonksiyonlarda uzun süreli değişiklikler yaptığını ortaya koyuyor. Örneğin, kokainin ilk başlarda verdiği yoğun zevk bir süre sonra azaldığı halde, vücut daha fazla kokain için kıvranmaya devam ediyor.
"onları hatırlatan herşeyden uzak durmak"
Bağımlılık yapan maddelerden kurtulmanın en iyi yollarından birinin "onları hatırlatan herşeyden uzak durmak" olduğu görüşü oldukça yaygın. Eski bir uyuşturucu hastasını eskiden uyuşturucu kullandığı sokak köşelerine götürdüğünüzde onda oluşacak tepki, isteğe bağlı olarak gelişen bir mide ağrısı oluyor. Vietnam'dayken aylarca eroin kullanan Amerikan askerleri, yurtlarına döndüklerinde, uyuşturucu kullandıkları ortamlardan uzak oldukları için kolayca bu illetten vazgeçebilmişler. Çünkü, uyuşturucu denince akıllarına sadece Saigon sokakları ve barları geliyordu. Bu ipuçlarıyla Amerika'da karşılaşmayan askerler, ülkelerinde eroini kolayca bırakabilmişlerdi.