19 Ekim 2010 Salı

Korsanlar

Hollywood yapımcılarına malzeme olan, bir zamanların çengel elli, tahta bacaklı korsanları tarihe karıştı ama, onların yerini Güneydoğu Asya 'da ve Karaibler'de tepeden tırnağa modern silahlarla donatılmış, en modern teknolojileri kullanan çağdaş korsanlar aldı...

Tarihin ilk korsanı

belki de Homeros'un ünlü Odyssea eserinin kahramanı Ulyssea idi. Gerçekten de Ulyssea, adamlarını doyurmak zorunda kaldığında, Trakya ve Ege'nin sahil kasabalarını yağmalamaktan kaçınmı yordu. Birçok Yunan mitolojisinde korsanlarla sa vaşan tanrıların adı geçiyordu. Korsanlık, Romalı lar döneminde de çok yaygındı. Hatta Sezar'ın bir dönem korsanlara esir düştüğü ve büyük bir fidye karşılığı serbest bırakıldığı rivayet edilirdi.

Uluslararası deniz tarihçiliği Komisyonu Genel Sekreteri Paul Adam, "Korsanlığın her zaman va rolduğunu ve varolacağını" ileri sürüyor. Ona göre, "Korsanlar, devletin zayıflığından yararlanan para zitler..." Ne var ki, korsanlığı bir kara sakal, ya da bir tahta bacak öykü süyle sınırlamak mümkün değil. Çünkü bu olgu, ta rihsel gelişimi içinde, Stevenson hikayelerini aşan, siyasal-ekonomik bir olay...

Korsanlığın ekononik rolünün herzaman olum suz olduğu söylenemez

Tarih boyunca birçok liman kenti, ekonomik canlılığını ve büyümesini korsanlıkla sağlamıştı. Hem yelken, hem de kürekle kuzey denizlerinden yola çıkan Viking gemicileri, özel likle Avrupa kıyıları, Akdeniz sahil leri ve Atlantik kıyılarını yüzyıllar boyunca yağmalamışlardı. Ne var ki, onların bu saldırıları organize saldırı lar değildi, Ulyssea gibi karnı doyur­mak için saldırıyorlardı.

Akdeniz'de iki koşul isteniyordu:

İyi bir denizci olmak ve İslam dinini kabul etmek...

Özellikle Kuzey Afrika sahillerin de gerçek anlamda korsan devletler ancak 15. ve 16. yüzyıllarda kurul muştu. Tunus, Cezayir gibi kentler, Barbaros ve arkadaşları ile ondan sonra gelen denizcilerin Hıristiyan gemilerinden yağmaladıkları zengin likle olağanüstü bir ticari güce ulaş mışlardı. Tarihçiler, 1613-1621 tarih leri arasında, Cezayir kentine her ay en az 10 korsan gemisinin demir attığını iddia ediyorlar. Bu korsan dev letlerin zenginliği öylesine dilden di le yayılmıştı ki, binlerce macerape rest buralara akın ediyor ve gemiler de görev almak için başvuruyordu. O dönemde, başvuranlardan iki koşul isteniyordu: İyi bir denizci olmak ve İslam dinini kabul etmek...

Avrupa korsanlığı resmileştirmeye baş lıyor: “Devlet Korsancılığı”

Kuzey Afrika'da korsan devletler olgusuna paralel olarak, Avrupa'da da ilginç bir koalisyon ortaya çıkmış tı. Denizlere egemen olmak ve yeni kıtalardan gelen zenginliklerin üzeri ne konmak isteyen bazı monarşiler, korsanlığı resmileştirmeye başlamış lardı. İngilizler ve Hollandalılar, bir süredir savaştıkları korsanları saray­lara çağırıp, onlara "yetki belgesi" veriyorlar ve onları kral adına deniz lerde düşman kovalamakta yetkili kı lıyorlardı. Bu aslında, donanma için beş kuruş para harcamadan denizlere sahip olmanın bir başka yoluydu...

Korsanlarla anlaşan krallar ek masraf yapmadan ganimetten pay alıyorlardı

Kral, donanma için ek bir masrafa girmiyor, sadece yağmalanan malı korsanlarla paylaşıyordu. Korsanlar da, yaşamlarını yağlı ipte sona erdir me korkusundan uzakta, kazançlarını kral ile bölüşüyorlardı. Kısacası, ala nın ve verenin memnun olduğu bir "devlet korsancılığı" sistemi kurul muştu.

Korsan kelimesinin kökeni

Bu arada, terminolojide de bir farklılık ortaya çıkıyordu. Kendi adlarına direklere kurukafalı siyah bayrak çekenlere "Pirates", kral adı na gemileri yağmalayanlara da İs panyolca "Corsarios" kelimesinden gelen "Korsan" adı veriliyordu.

Devlet eliyle korsanlık Yeni Kıta'nın keşfiyle birlikte iyice yaygın laşmıştı

İspanyol ve Portekizlilere karşı kullanıldılar

Bu dönem, İngiliz, Fransız ve Hollandalıların, Yeni Kıta'yı yağ malayan İspanyol ve Portekizlilere karşı doğal bir ittifak oluşturdukları dönemdi. Fransız korsan Jean Fleury, 1520 yılından itibaren, Amerika kıtasından geri dönen İspanyol gemi lerine saldırmaya ve yağmalamaya başlamıştı. Önceleri çok büyük ka yıplar veren İspanyollar, bütün gemi leri biraraya topladılar ve yılda bir kez gidiş-geliş düzenlemeye başladı lar. Bu konvoy, çok güçlü silahlarla donatılmış dev kalyonlar tarafından korunuyordu.

İspanyolların dev kalyonları küçük adalarda çaresiz kalıyor,

Karaibler’deki küçük adalar korsan yatağı oluyor

Ancak, İsponyollar çok büyük bir stratejik hata yapmış lardı. Amerika'dan Eski Kıta'ya uza nan deniz yolu üzerinde irili ufaklı çok sayıda ada bulunuyordu. Dev kalyonlar bu sığ ve kayalık sularda manevra kabiliyetini yitirdikleri için, ince ama hızlı korsan gemilerine yetişemiyorlardı. Yük gemilerini yağ malayan korsanlar hızla uzaklaşıp, bu küçük adalara sığınıyorlardı. Ada sayısının çokluğu nedeniyle İspanyol ordusu bu bölgede tam güvenliği ve denetimi kuramıyordu. Nitekim, özellikle altın yüklü İspanyol gemi lerine saldırmak ve yağmalamak öy lesine bereketli bir iş haline gelmişti ki, bir süre sonra dünyanın tüm ser­serileri ve maceraperestleri Karaibler'deki bu küçük adaları doldurmaya başlamıştı.

Devletle bütün leşmiş ünlü İngiliz korsanlar

Aslında, o günlerde İngil tere'nin Dover, Hasting, Rommey, Mithe ve Sandwich gibi büyük li manları da korsan yatağından başka birşey değildi. Francis Drake, Henry Morgan ve William "Captain" Kidd bu dönemin en ünlü, devletle bütün leşmiş korsanlarıydı.

Kralla işbirliği yapan korsanlar, genel olarak ya İn cil'e, ya da baltaya el basarak yemin ediyorlardı

Korsanların çetin koşullarda yaşa dıkları bir gerçekti ama, bu durumu fazla abartmamak gerekiyor. Çünkü, o dönemde kral himayesinde korsan lık yapanlar, çok katı disiplin kural ları altında eğitilen donanma askerle rinden daha rahattılar. Kralla işbirliği yapan korsanlar, genel olarak ya İn cil'e, ya da baltaya el basarak yemin ediyorlardı.

Kral yaralanan korsana tazminat öderdi.... gözünü kaybe dene 100 altın para…

Korsanlarla kral temsil cileri arasında bir disiplin ve tazmi nat anlaşması bile imzalanırdı. Sa vaşta yaralanan korsanlar, bu anlaş ma çerçevesinde tazminat alırlardı. Bir parmağını, ya da gözünü kaybe dene 100 altın para, sol kolunu kay bedene 500, sağ kolunu kaybedene 600 altın para tazminat ödenirdi. Kaptan, diğer korsanlardan her zaman iki misli daha fazla pay alırdı.

Korsanlık aleminde kaptan statüsü

Ancak, korsanlık aleminde kaptan statüsünün, donanmadaki kaptan su bay statüsünden farklı olduğunun al tını çizmek gerekir. Korsanların kap tanı en küçük bir hata yaptığında em rindeki serseriler ayaklanır ve onu alt ederlerdi. Kaptanlara genellikle iki tür ceza verilirdi: Ya az miktarda yi yecek ve bir tüfekle ıssız bir adaya bırakılırlardı, ya da geminin iskele sinden denize doğru uzatılan bir tah tanın üzerinde saatlerce bekletilirler di.

Karaibler'e dehşet saçan korsanların büyük bir bölümü ya İngilizlerin ya Fransız lar'ın himayesi altındaydı

Yeni Kıta'nın İspanyollar tarafından keşfedildiği dönemde, İngiliz lerle Fransızlar'ın çıkarları denizde çakışmıştı. İspanyollar ve Portekizli ler her ikisinin de ortak düşmanlarıy dı. O günlerde özellikle Karaibler'e dehşet saçan korsanların büyük bir bölümü ya İngilizlerin ya Fransız lar'ın himayesi altındaydı. Kendi he sabına korsanlık yapmak isteyenler ise, en acımasız bir biçimde, şiddetle cezalandırılıyordu. Karaibler'e hakim olan korsanlar arasında da, Hollan­dalı Lavasseur, yine Hollandalı Lorenzo de Graff ve Fransız François de Grammont gibi isimler ünlüydü...

İspanyol’ları alt eden İngiliz ve Fransızlar için

"Devlet eliyle korsanlık" artık yük olmaya başladı

18. yüzyılın başlarına gelindiğin de, Portekiz ve İspanyol rakiplerini alteden İngiliz ve Fransızlar için, "devlet eliyle korsanlık" verimli bir faaliyet olmaktan çıkmış, ülkenin sır tında bir yük haline gelmişti. 1715 yılında, Hollanda'nın Utrecht kentin de toplanan Avrupa'nın büyükleri, korsanlığı resmen yasadışı ilan ettiler ve kralların hizmetinde çalışan kor sanları donanma içinde eritmeye baş ladılar. Bazı ünlü korsanlar, bu mes leği bırakıp iş hayatına atıldılar ve çok zengin oldular. İşte, günümüzde filmlerde korkunç anlatımlarını izle diğimiz gerçek korsanlar da bu tarih ten sonra ortaya çıktılar.

Dişi korsanlar Mary Read ve Anne Bonney

Bunlar, kendi hesaplarına yelken açan, acımasız maceraperestlerdi. Jolly Roger'ın kurukafalı siyah bay rağı ölümle simgeleşmişti. "İngiliz" takma adlı John Avery, Lafıtte Kar deşler, gaddarlığı dillere destan olan Kaptan Teach ve dişi korsanlar Mary Read ve Anne Bonney bu döneme damgalarını vurmuşlardı. "Karasakal" diye çağrılan Kaptan Teach, Amerikan kolonilerine korku salmış tı. Sık sık bu liman kasabalarına sal dırıyor ve haraç topluyordu.

Korsan avı başlıyor

Ne var ki, "Atları da vururlar" mi sali korsanlık, düzenli ordu sistemine geçen ve belli bir statükoyu yerleşti ren büyük devletler için artık tehlike li ve yok edilmesi gereken bir kurum haline gelmişti. Bu nedenle, efsanevi korsanların büyük bir çoğunluğu do nanmanın sıkı takibinden sonra esir alındılar ve asılarak cezalandırıldılar.

Karaibler’den kaçıp Çin Denizi’ne sığındılar

1730'lara doğru Atlantik Okyanusu'nda ve Karaibler'de korsanlık pra tikte tamamen ortadan kalkmıştı. Donanmanın takibiden kaçmayı ba şaran bazı korsanlar ise, irili ufaklı binlerce adaya sahip olan Çin Denizi'ne sığındılar. Buradan tek tük ge çen İspanyol, İngiliz ve Portekiz ge milerine saldırıp varlıklarını sürdür meye çalıştılar. Kısacası, korsanlığın "Altın Çağı" kapanmıştı. En azından asırlar sonra, 20. yüzyılın son çeyre ğinde Güneydoğu Asya denizlerinde yeniden hortlaymcaya kadar...

Ünlü sigorta şirketi Lloyd, bölgede en az 20 bin kişinin korsanlıkla geçindiğini iddia ediyor

Günümüzde Çinli ve Malezyalı denizcilerin ata mesleği olan korsanlığı tamamıyle terkettikleri söylenemez. Nitekim, bugün bu bölge özellikle yük gemileri için çok büyük tehlike taşıyor. Aralık 1992 tarihinde Malaka Burnu açık larında saldırıya uğrayan Hollanda bayraklı "Baltimar Zephyr" gemisi baskını, korsanların en işlek güzer gahlara kadar yanaştıklarının en büyük delili... Ünlü sigorta şirketi Lloyd, bu bölgede en az 20 bin kişinin korsanlıkla geçindiğini iddia ediyor. Korsanlar, çoğu zaman ani bir baskınla gemi ve mürettebatını esir alıyorlar, değerli malları kendi teknelerine yüklüyorlar ve gemide-kilerin para ve değerli eşyalarını da alıyorlar. Kendilerine direnilmediği takdirde adam öldürmeye pek yanaşmıyorlar. Ancak, çok gaddar ve iyi eğitilmiş olan bu kişi­ler direnenlere de hiç acımıyorlar. Radar ve ağır silahlarla donatılmış süratli teknelere sahipler, işlerini iyi bildikleri için de bir yük gemisi ni birkaç dakika içinde baştan aşağı yağmalayabiliyorlar...

Çin Denizi, çağdaş korsanlık tehlikesinin bulunduğu tek bölge değil

Son yıllarda, Batı Afrika sa hillerinde de benzer olaylara rast­lanıyor. Aynı şekilde, Amerikan si gorta şirketleri Karaibler'de yar­dım isteyen teknelerden sakınılmasını öneriyor.

Çünkü, korsanlar gemiye çoğu zaman yardım çağrısında bulunan küçük teknelerle yaklaşıyorlar ve aniden sal­dırıyorlar

Uluslararası Denizcilik Bürosu, bu korsanlarla bazı ye rel yöneticilerin işbirliği içinde ol duğunu ve bazı devletlerin de bu na göz yumduğunu ileri sürüyor. Karaibler'de korsanlığı hızlandı ran bir başka etken de kokain ti careti... Korsanlar kokain taşıdı ğını düşündükleri gemilere saldı rıyorlar ve malı aldıktan sonra tüm mürettebatı öldürüp denize atıyorlar...

Manş Denizini haraca kesen bir Türk korsanı...

KÜÇÜK MURAT REİS:

Murat Reis, Kuzey Afrika'daki Türk korsanları arasında yetişmiş ve zamanla arkadaşları arasında yükse lerek kadırga reisliğinden korsan fi losu komutanlığına kadar yükselmiş ti. Bir süre Batı Akdeniz'de korsanlık yaptıktan sonra, Amerika kıtasına ve Hindistan'a sefer yapan İngiliz, Fran sız, Hollanda, İspanyol, Portekiz ge milerine raslayacağını düşünerek gözünü Atlas Okyanusu'na çevirmiş, böylece 1585'de Kanarya Adaları'na varmıştı. Bu adaları yağmaladıktan sonra Cezayir'e geri dönen Murat Reis, daha sonra 1625'de Manş Denizi'ne ve Bristol yakınlarındaki Lundy adasına saldırdı. Yaklaşık iki yıl kadar Türkler'in elinde kalan bu ada, bu süre içinde Murat Reis'in harekat üssü olmuş, buradan kalkan korsan gemileri Hollanda, Danimarka ve Norveç kıyılarına ka dar akınlarda bulunmuşlardı.

Bu yıllarda, İngiltere'nin güneybatısında bulunan Scilly adaları ci varında 30 kadar Türk korsan gemisi dolaşıyordu, İngiltere hükümeti, bu gemilerin faaliyetlerinden dehşete kapılmıştı. Kıyılara dürbünlü nöbetçiler koymuşlar, köy ve kentleri tahkim etmişlerdi. Plymouth kenti ve limanlarının girişleri zincirlerle kapatılmıştı. Murat Reis, 1627'de Danimarka kıyılarına ve İzlanda adasına da bir baskın yaptı, İzlanda'ya çıkan adamları, bu adadan çok değerli ganimet ve 800 ka dar esirle üslerine döndüler. Daha sonraki yıllarda Lundy adasındaki üssünü boşaltan Murat Reis, Cezayir'e geri döndü ama, Atlas Okyanusu'ndaki korsanlık faaliyetlerine devam etti. İlk seferlerini kadırga gemilerle yapmış olan Murat Reis'in, daha sonraki seferlerini Hollandalılar'dan ele geçen gemilere bakılarak yapılan kabasorta armalı gemilerle yaptığı düşünülmektedir. O tarihlere ait Avrupa kaynakla rında, Hıristiyan korsanlardan "kaba, itaatsiz, alçak" gibi sıfatlarla sözedilmesine karşılık, Murat Reis ve adamlarından "sevimli, nazik, ze ki ve itaatkar" olarak sözedilmesi hayli dikkat çekicidir...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder